Konfüçyus, ders yaparken bir gün sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi:
“Elmayı vazodan çıkarmayı başaran kişi elmayı yiyebilir.”
Çocuklardan biri el kaldırdı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı ama çıkarmayı başaramıyordu.
“Elimi çıkaramıyorum!”
Konfüçyus,
“Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır” dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı.
Konfüçyüs, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu!
Konfüçyus, “Fakat bu, göründüğü kadar basit değil,”dedi.
“Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz.”
Bırakmak, Pes etmek, Çabalamak
Hoşgeldin Dostum, bugünki yolculuğumuza. Şifayla geldin, şifalar getirdin ruhuma. Son zamanlarda üzerinde çalıştığım bir konuyla geldim, ben de senin ruh dünyana.
Ne zaman vazgeçmeliyiz?
Vazgeçmek güçsüzlük mü? Yoksa bir değer mi?
Pes etmek mi? Serbest bırakmak mı?
Ya mücadelenin değeri!
Ya yorgunlukla gelen pes edişler, ya da azmin zaferi!
Çıkmaz sokakta mıyız yoksa zirveye yaklaşacak son adımda mı?
Ne yapmalı insan?
Kendimi azim ve bırakmak arasında düşünürken buluyorum. Zihnim pek çok anıyı peş peşe getiriyor.
Gayret göstersem olacakken pes ettiğim, bırakmam gerekirken direnç gösterdiğim Neslihan’ ları izliyorum. Hepsi benim! ve onları sevgiyle kucaklayıp kazandırdıkları için teşekkür ediyorum.
Daha çocukken bana öğretilen, “çalış, çabala, diren ve başar” formülünü hatırlıyorum. Böyle olduğumda aldığım takdirleri anımsıyorum. Hemen aklıma sınıfın en gözde, en zeki öğrencisi olma isteğim geliyor.
Madalyonun diğer yüzünü hiç sevmiyorum. Tembellik ve pes etmekle gelen formüllerin karşılığını; beceriksizlik, güçsüzlük, işe yaramazlık, değersizlik gibi algıladığımı görüyorum.
Dürüst olamam gerekirse neredeyse tüm eğitim hayatım bu bakış açısıyla geçti. Taki öğretmenliğe başladığım yıllarda o küçük kızın gözyaşlarına dokunana kadar.
Sanıyorum öğretmenliğimin ikinci yılıydı, o güzel ruhla tanışmamız. Koridorda gizlece ağladığını farkedip, onu üzen şeyin ne olduğunu anlamak istemiştim. Çekingen bir tavırla, arkadaşının onu istemediğini söyledi ve ekledi;
“ Senin gibi çabuk pes eden birini, arkadaş olarak istemiyoruz” derken daha ağlamayı arttırdı. Gerçekte arkadaşının ne demek istediğini anlamamıştı, ama dışlanmaktan hissettiği hüzün gözyaşlarındaydı. Çok etkilenmiştim. Bir çocuğun arkadaşlık kriteri bu olmamalıydı. Onlar daha oyun oynamalıydı.
Sonraları bu iki çocuğu ve ailelerini daha yakından tanıma fırsatım olmuş, pes etme diyen küçük kızın, aslında annesini kopyaladığını anlamıştım. Anne ve baba çok başarılı birer hakimdi. Onlar da bildikleri en iyi şeyi çocuklarına öğretiyorlardı. Çalış, başar, iyi yerlere gel. Denklemin sonucu statü ve değerli olmaktı. Kendimi bu aynalardan izliyor olabilir miydim!
O günlerde, daha öncede belirtiğim gibi bırakmak, pes etmekle eş anlamlıydı. Lügatımdaki karşılığı ise güçsüzlük ve iradesizlikti.
O küçük kızın göz yaşları sanki inançlarımın üzerine damlıyor ve onları eritiyordu. 20’li yaşlardaki doğrularıma saygı duyarak bugüne baktığımda;
Bırakmanın, azim kadar kıymetli olduğunu,
Serbest bırakmanın pes etmek olamadığını,
Kimi zaman vazgeçmenin de büyük bir cesaret gerektirdiğini,
Vazgeçmenin de sevdaya dahil olduğunu düşünüyorum.
Daha bunları yazarken gözlerimin önünde toprağına düşen bir tohum beliriyor ve sanki onun sesini duyuyordum;
Neslihan!
“Ben, tohum kimliğimi bırakmayı göze aldım. Diğerleri çatlayarak, yok olduğumu sanacaklar, ama ben yok olduğum yanılgısına inat, içimdeki hazineyi ortaya çıkarma mucizesine tanık olacağım. Çünkü tohumda benim, ağaçta…”
O anda, içimde tarifsiz bir heyecan oluşuyor, sanki doğadaki diğer canları hissetmeye başlıyordum. Kozasındaki tırtılı, yumurtasındaki civcivi, göçmen kuşları, anne karnındaki bebekleri… hepsi bıraktım dediği yerde hayat buluyordu.
Birden heyecanımın üzerine, geçmiş anılarımın gölgesi düşmeye başladı. Hissettiğim acıyla gelen göz yaşlarıma engel olamıyordum, hızla akmaya devam ediyorlardı.
İçime döndüğümde kabuğumu bırakmamaktaki direncimi görüyordum. Çatlamak bu kadar zor olmamalıydı.
Gözyaşlarım, Kanada topraklarında çatlamaya direnen Neslihan tohumunu suluyor ve korkularıma, acılarıma rağmen onu serbest bırak diyordu. Akışa bırakıp onun doğmasına izin veriyordum.
Hoşgeldin yeni yaşım, yeni hayatım…
Bırakma zamanı geldiğinde kabuğun dönüşmesine izin vermek
Dostum, vazgeçmek seni kötü, başarısız, güvensiz ya da güçsüz bir insan yapmaz.
Aksine doğru noktada bırakabiliyor isen, kayıplarını bilecek kadar akıllı, bilinçli ve en önemlisi ruh sağlığını koruyan cesaretli biri olduğunu gösterir. Sonuçta vazgeçmek kolay değildir. Fakat;
İçinde bulunduğun durum iyiye gitmiyorsa,
Hayatta olma gayeni gerçekleştirmeye engel oluyorsa,
Endişe, evham, güvensizlik veya belirsizlikle hayattan zevk almıyorsan,
Artık bulunduğun konumda kendin hakkında kötü düşünmeye başlamışsan,
Öz saygı ve öz şefkatin azaldıysa,
Uyanır uyanmaz kendini yorgun hissediyorsan,
Mecburiyetler arasında sıkışıp kaldıysan, bırakmak seni yeni bir öğrenme ve büyüme alanına girmene yardımcı olacaktır.
Kimi zaman bu öğrenme alanı çaba ve gayretin içinden gelir. Pes etmemek gerekir. Umut ve sabırla en yüce olanı yapmaya çabalarsın.
Oğullarını kurtarmak için her türlü yolu deneyen ve buldukları tedavi tıp literatürüne giren Lorenzo Odone ve ailesinin hikayesini hatırlıyorum. Onun ilhamıyla çekilen Lorenzo’nun yağı filmini…
Kalbime tek tek mücadeleci ruhlar geliyor, gülümsüyorum. İçimi yine umut ve heyecan kaplıyor.
Helen Keller’in hikayesine takılıp kalıyorum, duyma-görme yetileri olmayan ve bu nedenle konuşmayı öğrenemeyen küçük kızın yaşamı boyuncaki mücadelesi, başarıları beni utançla kendi pes ettiklerimi düşünmeye sevk ediyor. Öğrendiği diller, yazdığı kitaplar… hepsi kendi mucizesini yaratan bir kahramanın hikayesi.
Hayranlıkla izlediğim bir filimdir, Helen’in hayatını anlatan Hindistan yapımı Black filmi.
Acılara batmamış bir aşk söyle bana
Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle
Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış olsun
Bir aşk yok ki paydos demiş göz yaşlarına
Mutlu aşk yok ki dünyada
Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa.
Louis Aragon
Bizi yoran kişiler, işler, ilişkiler, mekanlar konu her ne olursa olsun, o durumun gerçekliğini kabule geçmek, bağımlılıklarımızı kırmak zor olabilir, karmaşık gelebilir, hatta yüzleşmekten korkuyor da olabiliriz. Devam ya da bırakma seçimini yapmak kolay olmayabilir. Hepsinin çok normal olduğunu bilerek, kendine anlayışlı olabilirsin. Louis Aragon’un dediği gibi mutlu aşk yok ama bu aşk da yol da senin, dostum.
Yolunda;
Eğer kararsız kaldıysan, neden bırakman ya da bırakmaman gerektiğine dair bir listeler yapabilirsin.
Eğer korkuyorsan, bırakman/ bırakmaman durumunda en kötü ne olabilir, bakabilirsin.
Eğer başkalarının fikirleri senin mutluluğunun önüne geçiyorsa öncelik sırana bakabilirsin.
Eğer fedakarlık yapman gerektiğini düşünüyorsan, kısa vadede kurtarıcı olsa da uzun vadedeki sonuçlarını düşünebilirsin.
Eğer seçtiğin şeyde acı çekmekten korkuyorsan, acı çekmenin doğal olduğunu, acının da sonsuza kadar sürmeyeceğini kendine hatırlatabilirsin.
Eğer sürekli zihnin devreye giriyorsa, içsel rehberliğini dinleyebilirsin.
Eğer toplumun, kültürün öğrettiği vicdan seslerini duyuyorsan, gerçek vicdanın bu olmadığını kendine hatırlatabilir. İlahi olanı duymak için kendini açabilirsin.
Eğer ulvi amaçlarınız varsa, uğruna çaba sarfetmek, zorluklara göğüs germenin de güzel olduğunu kendine hatırlatabilirsin.
Günün niyeti;
Yel değirmenlerine savaş açmaktan vazgeçip, direnç gösterdiğim yerleri serbest bırakmaya,
Geçici zevkler ve korkularım uğruna pes ettiğim yerlere çabanın ve ilahi yardımın enerjisini koymaya,
Kararsızlık enerjisi ile gelen yerlerde içsel rehberliğimi dinleyerek seçim yapabilmeye
niyet ediyorum.
Sevgi ve Işıkla
Neslihan
Neslihan Hocam öyle güzel ifade etmisssiniz ki harika ...evet bırakmaya ve yepyeni güzelliklere alan açmaya kolaylıkla afiyetle niyet ediyorum.